Allah: İsm-i A'zam - İsmail Rusûhî Ankaravî
Mehmet Serhat Yılmaz - 29 Mayıs 2021
Âlimlerin çoğunun ortak kanaatine göre "Allah” kelimesi ism-i a'zamdır yani Allah'ın en yüce ismidir. Fahreddin Râzî Tefsîr-i Kebîr'inde "Allah kelimesini ism-i a'zam olarak kabul etmek hakikate daha yakındır. Zira Hakk'ın zâtına işaret etmede özel bir konuma sahiptir. İlahi zât tüm zâtların en yücesi ve büyüğü ise, ona mahsus olan ismin de bütün isimlerin en yüce ve büyüğü olması gerekir.” der.
İmâm Gazzâlî Maksadü'l-aksâ'da "Bu ism-i şerîf, tüm kemâl sıfatlarını toplayan zâta -ki keyfiyeti malum değildir- işaret eder. İsmin Hakk'ın zâtına işareti şu mesâbededir ki, kemâl sıfatlarından hiçbirisi Hakk'ın zâtının kuşatıcı dâiresinden hâriç değildir. Dolayısıyla zâtın bu toplayıcılığı sebebiyle O'na ism-i a'zam ile hitap etmek evlâdır.” diyerek gerçeği dile getirmiştir. Hakâyıku'l-Kur'ân'da ise İmam Gazzâlî'nin bu sözüne muvâfık şöyle denilmiştir: "Diğer bütün ilahi isimler "Allah” ismindeki kemâli yakalayamaz. Kemâlden kastımız, tüm isimlerin Allah ismine râci olması ve her birisinin mânasının Allah isminde bulunmasıdır. Bu kemâl vasıtasıyla O'nu yücelik vasfıyla niteleseler buna lâyıktır.”
İmâm Fahreddin Râzî Tefsîr-i Kebîr'inde der ki: "Allah isminin hususiyetlerinden birisi de şudur: Eğer "Allah” kelimesindeki "elif” harfi düşürülürse "lillah” kalır ki bu dahi Hz. Hakk'a mahsusdur. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de "Önce de sonra da emir Allah'ındır” (Rûm, 30/4) buyurulmuştur. Eğer "Allah” kelimesindeki birinci "lâm” harfi düşürülürse, geriye "lehû” kalır ki bu da Hakk'a mahsusdur. "Mülk O'nundur, hamd O'nadır” (Teğâbün, 64/1) âyeti gereğince mülk ve hamd her zaman O'nundur. Eğer "Allah” lafzındaki ikinci "lâm” düşürülürse, geriye "he” harfi kalır ki bu harf de Hakk'ın zâtına işaret etmektedir.”
Letâif müellifi der ki: 'Allah isminin ism-i a'zam olmasına bir delil de şudur: Tevhîd şunun üzerine inşâ edilmiştir ki, kâfir "Allah” kelimesini şehâdet getirme esnasında söyleyerek küfür derekesinden kurtulur ve iman zirvesine çıkar. Meselâ, kâfir şehâdette "Allah” yerine "Rahmân” ismini söyleyip, "lâ ilâhe illa'r-Rahmân" dese -her ne kadar "Rahmân” ismi Allah'ın özel bir ismi olsa da- hâlihazırda küfürden kurtulmamış ve İslâm dâiresine girmemiş demektir. Öte yandan kulların felâha ermesi "Allah” ism-i şerîfini çokça zikretmeye bağlıdır. Nitekim "Allah'ı çokça zikredin ki felâha eresiniz” (Enfâl, 8/45; Cum'a, 62/10) buyurulmuştur. "Lâ ilâhe illallah” demek suretiyle gerçekleşen vahdet antlaşmasının doğrulanması Allah ismiyledir. "Muhammedun Resûlullah” denildiğinde risâlet şartlarının kabul edilmesi yine Allah ismiyle olur. Nitekim Hak Teâlâ habibi Muhammed Mustafa'nın (a.s.) mâsivâdan yüz çevirip, kendi tarafına bütünüyle yönelmesini ve teveccüh etmesini murâd etmiştir. "Allah” ism-i şerifini söylemesini ve her şeyi terk etmesini ona emredip "Sen Allah de, sonra onları terket” (En'âm, 6/91) buyurmuştur. "Allah bana yeter de!” demesini Hz. Peygamber’e emretmiştir.
Beyit:
Allah, Allah! Ne muhteşem isimdir bu!
Her vecihle gönlün virdi ve canın sığınağıdır.
Kimin ki bu isimden nasibi oldu, onun hissesi hoşnutlukdur.
Bu ismin şerhini ahaliden ve şeytandan sorma; "Allah de, sonra onları bırak!” âyetinden sor!
Mâna ehli indinde bu hakikat tamam olur, "Hasbiyallah! (Allah bana yeter!)” sözü bu dâvânın şâhididir.
Rivâyet edilir ki, Ebu'l-Hüseyn-i Nûrî yedi gün yedi gece uykudan ve yeme-içmeden kesilip, kendinden geçmiş ve dîvâne bir halde sürekli "Allah Allah” demeye başlamıştı. Allah ism-i şerifini cehren zikrediyordu. Cüneyd-i Bağdâdî'ye onun bu hâlinden haber verdiler. Yanına varınca dedi ki:
— Ey Ebu'l-Hüseyn! Seni hangi şey kendinden geçirmiş ve divâne yapmıştır?
Ebu'l-Hüseyn şöyle cevap verdi:
— Beni "Allah Allah” demek bu hâle sokmuştur.
Hz. Cüneyd bunun üzerine şöyle dedi:
— Ey Ebu'l-Hüseyn-i Nûrî! "Allah Allah” diye zikretmen nefsinden midir yoksa O'ndan mı? Eğer O "Allah” derse ve sen de sadece bir âletten ibaretsen, niçin kendinden geçersin ve mest olursun? Eğer "Allah” zikri O'ndan değil de senin nefsinden ise, hâlihazırda sen varlık makamında ve kendine tapma mertebesinde bulunuyorsun demektir. Öyleyse bu kendinden geçmenin ve gaybet halinin sebebi nedir?
Cüneyd-i Bağdâdî'nin bu ince sözleri ve vecîzelerinden gönül ehline şu sır malum olur ki; "Allah” ismini söyleyen, işiten ve bilen gerçekte Allah'tır ve O'ndan başkası yoktur. Her ne kadar Zâkirler "Allah” ismini çokça söyleseler de gerçekte zikreden Allah'tır.
Beyit:
Senin ismini Sensiz bilip söylemek de nedir?
Bu mertebeye varmış olan için laf da kimdir?
Gayr ve mâsivâ, bu meydanda yol bulmadığından,
İrfân semtini kim hakkınca bilebilir?
Ârif de Sensin, maruf da öyle, bu hep böyle,
Sıfatlayan da Sensin, sıfatlanan da Sensin vesselâm, başkası değil.
Yukarıdaki yazı Hayykitap’tan çıkan Dört Kitabın Manası: Fâtiha Sûresi başlıklı kitaptan alınmıştır. (ss. 47-51)