Yegâne Cömert Allah’tan Dilemek - İbn Ataullah el-İskenderî

 Mehmet Serhat Yılmaz -   20 Eylül 2021

Bir talep için niyetin Allah’ın gayrısına ulaşmamalıdır. Çünkü cömert, ancak isteklerin kendisini aşamadığı zâta derler.

Nazmen Tercümesi

Hudâ’dan gayrıya etme arz-ı ahvâl

Kerimi çün tecavüz etmez âmâl

İzah

Yüksek himmetli kişiler; kerimlerin kerimi olan Allah’tan gayrıya ihtiyaçlarını arz etmez. Kerim olmayan kimsenin fiil ve amelleri bir maksada yönelik olmakla illetli bulunduğu için taleplerin mercii olamaz. Çünkü kerimlik karşılıksız, beklentisiz ehline lâyık olan şeyleri vermektir. Karşılık ve beklenti, maddiyat ile maneviyattan pek çok şeyi kapsadığı için övgü ve beğeniyi hak etme ümidinde olmamak da keremin icabıdır.

Ayrıca hayır ve şerrini fark etmeyen küçük bir çocuğun eline bıçak vermek faydalı olmaya uygun bulunmadığından kerimliğe aykırıdır. Kerem, itaat vaktiyle isyan zamanını da birbirinden ayırmaz. İlâhi lütuf ve ihsan da en ziyade ümmetin günahkârları için ümit kıblegâhı olup ne kulların günahları ile kesilmiştir ne de beklentilere bağlıdır. Dolayısıyla her ilâhi fiil ve rabbâni takdirinde binlerce hikmet ve fayda saklı bulunduğundan, âlemde her halükârda Allah’tan gayrı kerim yoktur. Fiillerde maksatlar, failin menfaatine ve kemâline yönelik haller olup ondan gayrının istifadesi sebebiyle değiştirilmez. Cenâb-ı Hak ise; zâtında kemâl sıfatları ile vasıflanmış ve noksan sıfatlardan pâk olduğundan, fiilleri bir menfaat ya da kemâle ulaşma gayesiyle olmak gibi ilâhlık şanına aykırı olan noksandan uzak ve yücedir. Geçimini temin için sanat icra edip başkasını da ondan istifade ettiren kimse; fiili bir maksatla illetli olan faile ne güzel bir misaldir.

Cüneyd-i Bağdadî hazretleri, “Cömert, ihtiyacını dile getirmeye seni mecbur bırakmayandır!” buyuruyor. Haris-i Muhâsibî hazretleri de şöyle söylüyor: “Cömert, verdiği kimse hakkında itina göstermeyendir!” Ve mutasavvıfların bazıları, “Cömert, ümit edenlerin ümidini boşa çıkarmayandır!” diyorlar.

Cömertlik hakkında söylenenlerin umumisi şudur: Cömert; bir suçluyu cezalandırmaya gücü yettiği halde affeden, bir şeyi vaat ettiğinde vaadini yerine getiren, umulduğundan ziyade veren, ne kadar verdiğini ve kime verdiğini önemsemeyen, kendisinden gayrıya müracaat edilmesine razı olmayıp lütuf ve keremine sığınanları umutsuz, çaresiz ve başkasına muhtaç bırakmayan kimsedir.

Şu yüce niteliklerle vasıflanan Allah’tan başka âlemde kim tasavvur edilebilir? Öyleyse umanların ümidinin, cömertlerin cömerdi olan Allah’ı aşıp geçmesi uygun olur mu? Şu kadar ki halka ihtiyaçları arz edişin kulluğa aykırı oluşu; talebin Cenâb-ı Haktan gâfletle ve kula itimat yollu yapılması halindedir. Yoksa mahlukatı rabbâni lütuflara vesile bilerek ve yalnız kulların yaratıcısına itimat ederek halka ihtiyacını arz ne kulluğa aykırı ne de gafletin doğurduğu bir durumdur. Bilâkis âlemin bir hikmet fabrikası olmasına binaen maksada uygundur.

Tehâlüf-ü sûretâ mani değildir vahdet asla           (Suretlerin çeşitliliği asla vahdete mani değildir)

Olur bir şâhdan sürh u seftd ve hâr u gül peyda   (Bir ağaç dalından kızılı, akı, dikeni ve gülü meydana gelir)

لا تَرْفَعَنَّ إلى غَيْرِهِ حاجَةً هُوَ مُوْرِدُها عَلَيْكَ. فَكَيْفَ يَرْفَعُ غَيْرُهُ ما كانَ هُوَ لَهُ واضِعاً! مَنْ لا يَسْتَطيعُ أَنْ يَرْفَعَ حاجَةً عَنْ نَفْسِهِ فَكَيْفَ يَسْتَطيعُ أنْ يَكونَ لَها عَنْ غَيْرِهِ رافِعاً

Allah’ın sana vermiş olduğu bir ihtiyacı gidermek için başkasına müracaat etme! O ihtiyacı yerleştiren Allah olduktan sonra, O’ndan başka kim onu kaldırabilir? Kendi nefsinden bir ihtiyacı kaldırmaya bile gücü yetmeyen bir kimse, nasıl bir başkasının ihtiyacını giderebilir?

Nazmen Tercümesi

Ref’i hâcet etme gayra kim onu mevrid Hudâ

Vâzıı Hallâk olan bir şeyi ref’ etmez sivâ

Kendisinden ref’i hâcet etmeye âciz olan

Gayrıdan mümkün mü olsun ref’ine kudret-nümâ

İzah

Allah’ın getirmiş olduğu bir ihtiyacı elbette Allah’tan gayrısı kaldıramaz. Nitekim tevhidin kısımlarından biri de âlemde Allah’tan gayrı fail olmadığını tasdik etmektir. Dolayısıyla getireni Allah olan bir şeyi Allah’tan gayrının gidermesi muhal olur. Kısacası insanın nefsi her şeyden daha öncelikli olmasına rağmen aczinden dolayı kendisinden bir ihtiyacı kaldırmaya güç yetiremezse, gayrıdan o ihtiyacı kaldırması nasıl tasavvur edilebilir! Binaenaleyh bir muhtaca ihtiyaç arz etmek akıllılığa yakışmaz. Nerede kaldı ki sülük ve tevhîd erbâbına yakışsın! Bazı mutasavvıflar dediler ki: “Allah’tan gayrıya itimat etmek, daimî ve istikrarlı olmayan şeylere güvenip aldanmaktır. Her an ihsanı süren ve kadîm olan ise; ancak cihanın sahibi olduğundan itimat yalnızca o zevâli olmayan Yezdân’a layıktır.”

Atâ-i Horasanı hazretleri de Vehb bin Münebbih hazretleriyle görüşerek ezberlemek için bir hadis talep ettiğinde, o kimse Davud aleyhisselâm’a vahyolunan şu kutsi sözleri söylediğini hikâye buyurdu. “Ya Davud! İzzet ve celâlim hakkı için bir insanın mahlûku bırakıp da benden yardım istediğini ve inancının samimi olduğunu gördüğümde, ona bütün kâinat hile ve düşmanlık etse de ben ona kurtuluş ihsan ederim. Yahut! Azamet ve kemâlim hakkı için bir kimse de benim izzet divânhânemi terk edip de gayrının kapısına sığınırsa, ona gelen bütün yardım yollarını keserek onu helâk vadisine uğratıp perişan eylerim. Binaenaleyh insana Cenâb-ı Hakk’a güven ve itimadı terk ederek şeriatın gerektirmediği isteme zilletini seçmek, nefsi küçük düşürme olduğu için haram olmuştur.

Etmez tarîk-i Hak’ta olan, halka serfürû

Eğmez minare kametini bâd eserse de

Bu yazı Kurtuba Kitap tarafından yayınlanan Tasavvufi Hikmetler başlıklı kitaptan alınmıştır. (ss.68-71)

Diğer Alıntılar