Fusûsü’l-Hikem ve Şerhleri 

 İrfana Vukuf -   Fatih Yıldız -   13 Mart 2022

 

      Tasavvuf düşüncesinin temel kitaplarından biri olan eserin tam adı Fusûsü’l-Hikem ve Husûsü’l-Kilem’dir. Fusûsü’l-Hikem tamlaması “yüzük kaşı, göz bebeği, eklem yeri, ön diş” gibi mânalara gelen fass kelimesinin çoğulu fusûs ile hikmet kelimesinin çoğulu hikem kelimelerinden meydana gelmiştir. 

      İbnü’l-Arabî’ye göre Hz. Muhammed insan nevinin en mükemmel var oluşu olup her şey onunla başlar ve onunla son bulur. Eserin üzerine bina edildiği anahtar terim de bu kelime (logos) yahut “hakîkat-ı Muhammediye” denilen kavramdır. Buna göre her peygamberlerin batınları bir kelimedir, fakat hepsinin sahip olduğu hakikat mertebesi farklıdır. Hakikatlerin hakikati, külli kelime ise Hz. Muhammed’in hakikatidir. Diğer bütün mertebeler o mertebeden neş’et eder, varlık sebeplerini ve bilgilerini ondan alırlar. Eserin esas mihverini bu teşkil eder.1  

     İbnü’l Arabî, vahdet-i vücûd düşüncesini en derdi toplu, en açık bir biçimde bu eserde ortaya koymuştur. Şu da var ki Fusûsü’l-Hikem’in İbnü’l-Arabî’nin en önemli, en derin ve kendi asrında ve sonraki devirlerde tasavvuf anlayışının oluşmasında en müessir eseri olduğunu söylemek hiçte abartılı bir değerlendirme değildir.2  

Eserin yazılış sebebi hakkında bizzat müellif dibace bölümünde şu açıklamayı yapmaktadır: 

     “627 hicri yılı Muharrem ayının son günlerinde Dımaşk’ta bulunduğum sıralarda Allah’ın Peygamberi Hazreti Muhammed’i gerçek bir rüya aleminde gördüm. Elinde bir kitap tutuyordu. Bana buyurdular ki “Bu Fusûsü’l-Hikem (hikmetlerin özü) kitabıdır. Bunu al ve halka açıkça anlat da bu hikmetlerden herkes faydalansın.” 

     Ben “Allah ve Rasul’üne boyun eğmek ve aramızda emir vermek mevkiinde olanların emirlerini dinlemek yaraşır” dedim. Yüce Peygamberin bana tarif ettiği veçhile hiçbir eksiklik ve fazlalığa meydan vermeden, bu kitabın halka açılması hususunda ümidimi gerçekleştirdim. Halis niyetle hareket ettim. Temiz bir maksat ve himmet güttüm.3  

     Eserde esas mihveri teşkil eden ve tecellî-i evvel, akl-ı evvel, akl-ı kül, vücûd-ı evvel, adem-i hakikî, hakikat-i ademî, rûh-ı âzam, mebde-i evvel, sebeb-i evvel, levh-i mahfûz ümmü’l-kitap gibi sıfatlarla tanımlanan hakîkat-ı Muhammediyye (kelime-logos) Hz. Peygamberin batınî cevheri, onun hakiki veçhesidir. Kısaca buradan yola çıkarak eserin ana temasının insân-ı kâmil olduğu söylenebilir. 

     Bu bakımdan Fusûsü’l-Hikem’i zahiri ve yatay düzlemde bir peygamberler tarihi; zahiri, metafizik ve dikey düzlemde bir nât-ı Nebî gibi görmek de mümkündür. Hikmetin asıl kaynağının nebevî olduğuna işaret edilen kitapta baştan sona Zâtiyet, ulûhiyet, rubûbiyet, vücud, mevcud, izafi vücud, adem, âdem, âlem, insân-ı kâmil, hakîkat-ı Muhammediyye, hakikat, vahiy, tecelliyat, zuhur, akıl, ruh, nefis, isimler, sıfatlar, vahdet, kesret, nübüvvet, velayet, imamet, ilim, malum, şirk, küfür, irade, külliler, cüz’iler, ibadet, kıyamet gibi metafizik konulara İbnü’l-Arabî’nin bakış açısından açıklamalar getirilmektedir.4 

 

     Fusûsü’l-Hikem, yirmi yedi peygamberin her birinin hikmetine izafeten yirmi yedi bölüme ayrılmıştır. Kısa bir mukaddimenin ardından eser şu tertibi izlemektedir: 

     1.Kelime-i Âdemî’deki İlahi Hikmet 

     2.Kelime-i Şîsî’deki Nefsi Hikmet 

     3.Kelime-i Nûhî’deki Subbuhî Hikmet 

     4.Kelime-i İdrisî’deki Kuddûsî Hikmet 

     5.Kelime-i İbrahimî’deki Müheymî Hikmet 

     6.Kelime-i İshâkî’deki Hakkî Hikmet 

     7.Kelime-i İsmailî’deki Âlî Hikmet 

     8.Kelime-i Yakubî’deki Ruhî Hikmet 

     9.Kelime-i Yusufî’deki Nurî Hikmet 

   10.Kelime-i Hûdî’deki Ahadî Hikmet 

   11.Kelime-i Salihî’deki Fatihî Hikmet 

   12.Kelime-i Şuaybî’deki Kalbî Hikmet 

   13.Kelime-i Lûtî’deki Melikî Hikmet 

   14.Kelime-i Üzeyrî’deki Kaderî Hikmet 

   15.Kelime-i İsevî’deki Nebvî Hikmet 

   16.Kelime-i Süleymanî’deki Rahmanî Hikmet 

   17.Kelime-i Dâvudî’deki Vücudî Hikmet 

   18.Kelime-i Yunusî’deki Nefesî Hikmet 

   19.Kelime-i Eyyubî’deki Gaybî Hikmet 

   20.Kelime-i Yahyavî’deki Celalî Hikmet 

   21.Kelime-i Zekeriyyavî’deki Malikî Hikmet 

   22.Kelime-i İlyasî’deki İnâsî Hikmet 

   23.Kelime-i Lokmanî’deki İhsânî Hikmet 

   24.Kelime-i Harunî’deki İmamî Hikmet 

   25.Kelime-i Musevî’deki Ulvî Hikmet 

   26.Kelime-i Halidî’deki Samedî Hikmet  

   27.Kelime-i Muhammedî’deki Ferdî Hikmet 

     Bilindiği kadarıyla Füsusü’l-Hikem’in Türkçe’ye ilk tercümesi Yazıcıoğlu Mehmed’in el-Münteha adlı talikatını kardeşi Ahmed Bican’ın genişleterek çevirmesiyle gerçekleşmiştir. III. Murad’ın rüyası üzerine Zeyrek Ağa’nın emriyle Nev’î’nin hazırladığı Türkçe Füsûs tercümesine bizzat padişah tarafından Keşfü’l-Hicab min Vechi’l-Kitâb adı verilmiştir. Tercümede Cendî, Kayserî ve Câmî şehlerinden istifade eden Nev’î’ye Şeyh Şaban Efendi de yardımcı olmuştur. Ali Selahaddin Bey’in (Yiğitoğlu) yaptığı bir Füsus tercümesi 1944 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nca yayımlanmak üzere satın alınmış, ancak bunun yerine M. Nuri Gençosman’ın çevirisi basılmışır. Bu çeviri iddia edilenin aksine çok muğlaktır.5    

     Fusûsü’l-Hikem’i bir şerhin yardımı olmadan anlamak neredeyse imkansız görüldüğü için bugüne kadar yüzden fazla şerhi yapılmıştır. Bunların ilki İbnü’l-Arabî’nin talebesi İsmail b. Sevdekîn’e ait olup sadece “İdris Fassı”nın açıklandığı bir şerhtir. Sadreddin Konevî’nin Kitâbu’l-Fükûk fî Esrâri Müstenidâti Hikemi’l-Fusûs adlı eseri ise bir şerh olmaktan çok eserin arka planını vermeye çalışan ve Fusûs’un anlaşılmasına katkısı büyük olan teorik bir çalışmadır. Müellifin Nusûs adlı eseri ise Fusûs’a bir nazire olmayıp yukarıdaki eserinin mukaddimesi gibir. Afifüddin et-Tilimsânî’nin eseri de Fusûsü’l-Hikem’in bazı yerlerine düşülmüş haşiyelerden ibarettir. Fahreddin Irâkî’nin Lemeat’ı Sadreddin Konevî’nin sohbetlerinden sonra çekildiği murakabelerin meyvesi olması ve Fusûs gibi yirmi yedi babdan oluşması hasebiyle manzum bir Fusûs şerhi sayılabilir. 

     Fusûs’un ikinci nesil şarihlerinin başında Konevî’nin talebesi Cendî gelir. Metinle irtibatlı ilk tam şerh sayılabilecek eser, metnin dilinden çok İbnü’l-Arabî’nin metafizik ve kozmolojik görüşlerine dayanır. Yazıcıoğlu Mehmed bu şerh üzerine el-Müntehâ ale’l-Fusûs adlı talikatı yazmıştır. Cendi’nin hemen ardından Hüseyin b.  Abdullah el-Abbas, el-Husûs bi-Edâti’n-Nusûs fî Şerhi’l-Fusûs adlı şerhi yazmıştır. Cendî’nin talebesi Abdurrezzak el-Kâşânî’nin şerhi, metnin dilini anlamaya çok yardımcı olmasa da fikri açıklamada önemli bir yeri vardır. Bu şerhler dil ve gramer hususuna işaret etmeyen, dağınık ve takibi zor olmasına rağmen manayı yakalama hususunda aşılamayan eserlerdir. 

     Kâşânî’nin talebesi Dâvûd-ı Kayserî’nin Matla’u Husûsi’l-Kilem adlı şerhi esas metni takip ederek açıklayan ilk tertipli şerhtir. Bu açıdan en kullanışlı şerh olarak görülür. Mukaddime kısmı sufilerin varlık anlayışını açıklayan en derli toplu eser olduğu için üzerine müstakil çalışmalar yapılmıştır. Alaüddevle Simnânî de eserin ikinci devre şarihleri arasında zikredilebir. Muhammed Virâdî’nin kaleme aldığı şerhi Bosnevî istinsah etmiştir. Ebu’l-Muin Abdullah b. Ahmed el-Buhârî’nin de Meşâriku’n-Nusûs el-Bais el-Ğavamizi’l-Fusûs adında bir şerhi vardır. 

     Fusûs ilk olarak yine aynı dönemde Rükneddin Mes’ud eş-Şirazî tarafında Farsça’ya çevrilerek şehedilmiştir. Bu eseri Emiru’l-Kebir Ali Hemedânî’nin Farsça-Arapça şerhi takip eder. Hace Muhammed Pârsa’nın şerhi olarak neşeredilen metnin Pârsa’nın mı yoksa Hemedânî’nin mi olduğu, Rükneddin Mes’ud el-Şirazî ile Bab Rükne’nin aynı kişiler olup olmadığı ve İbnü’l-Arabî’nin görüşlerine karşı olan Alaüddevle Simnanî’nin Fusûs’a şerh yazmış olmasının doğruluk dereceleri ilmi çevrelerde tartışılan konulardır. 

     Yine bu dönemde kaleme alınan Abbad er-Rundî’nin şerhiyle Şii alimi Haydâr-ı Âmûlî’nin Nassu’n-Nusûs fî Şerhi’l-Fusûs adlı şerhi bu güne ulaşan şerhlerdir. Kemaleddin ibnü’z-Zemelkânî ve Muhib el-Makdisî es-Salihi’nin de esere şerh yazdıkları söylenmektedir. Süleyman es-Sadrî el-Konevî adlı bir kişinin en-Nusûs fî Esrâri’l-Fusûs adlı eseri bulunmaktadır. 

     Fusûs’u şerh etme geleneği günümüze kadar sürmüştür. Bunların en meşhurları Molla Câmî, Sofyalı Bâlî Efendi, Abdullah Bosnevî, Abdülganî en-Nablusî, Yakub Han Kaşgarî ve Ahmed Avni Konuk’un şerhleridir. 

     Fusus’un günümüze kadar yapılan şerhlerinin eksik bir listesi Osman Yahya tarafından düzenlenmiştir.6  

 

     Nuri Gençosman Fusûsü’l-Hikem tercümesine yazdığı önsözde eserin şerhleri hakkında şu tabloyu vermektedir: 

       

               Şarihin İsmi                                                  Vefat Tarihi (h.)                            Dil 

     1.Şeyh Sadruddin Konevî                                                 673                                   Arapça 

     2.İbrahim Fahruddin-i Irâkî                                               688                                    Farsça 

     3.Müeyyedüddin-i Cendî                                                  700                                    Arapça 

     4.Sadeddin Saîd-i Fergânî                                               700                                    Arapça 

     5.Afifüddin-i Tilimsânî                                                       690                                   Arapça 

     6.Kemalüddin-i Zemelkânî                                               727                                    Arapça        

     7.Kemalüddin-i Kâşânî                                                     730                                   Arapça 

     8.Sainüddin Ali-i Isfahânî                                                 735                                    Arapça 

     9.Davûd-ı Kayserî                                                            751                                    Arapça 

   10.Seyyid Ali-i Hemedânî                                                  786                                    Farsça 

   11.Hoca Muhammed Parsa                                               822                                    Arapça               

   12.Pir Ali-i Hindî                                                                 835                                    Arapça 

   13.Yazıcızade Mehmed Efendi                                          855                                    Arapça 

   14.Muhammed Kutbuddîn-i İznikî                                      855                                    Arapça 

   15.Mevlana Câmî                                                               898                                   Farsça 

   16.Mevlana Câmî                                                               898                                   Arapça 

   17.Beyezid-i Rûmî                                                              900                                   Arapça 

   18.Nimetullah-ı Nahcivânî                                                  902                                   Arapça 

   19.İdris-i Bitlîsî                                                                    921                                   Arapça 

   20.Muzafferüddin-i Şirazî                                                   922                                   Arapça 

   21.Şerif Nasr Hüseynî-i Geylânî                                        940                                   Arapça 

   22.Bâlî-i Sofyevî                                                                960                                   Arapça 

   23.Sarhoş Bâlî Efendi                                                       907                                   Arapça 

   24.Şair Nev’î                                                                     1007                                 Türkçe 

   25.İsmail-i Ankaravî                                                          1042                                  Arapça 

   26.Abdullah-ı Bosnevi                                                      1054                                  Türkçe 

   27.Abdullah-ı Bosnevi                                                      1054                                  Arapça 

   28.Feyyaz-ı Lahicânî                                                        1072                                  Arapça 

   29.Arapkirli Karabaş Veli                                                  1097                                  Arapça 

   30.Arapoğlu Mustafa Mânevî                                           1114                                  Arapça 

   31.Muhammed b. Muhammedü’l-Kadi                             1183                                  Arapça 

   32.Muinüddin-i Buhârî                                                                                               Arapça 

   33.Mahmud-i Vedâdî                                                                                                 Arapça 

   34.Sabirüddin-ül Bereke                                                                                            Arapça 

   35.Rüknüddin-i Şirazî                                                                                                Farsça 

   36.Emir Ali                                                                                                                 Arapça 

   37.Mevlana Menînî                                                                                                    Arapça 

   38.Vezir Gıyasüddin Muhammed                                                                              Arapça 

   39.Muhammed b.Muslihü’t-Tebrizî                                                                            Arapça 

   40.Yakub Han Kaşgarî                                                     1317                                 Arapça 

   41.Muhammed Nuru’l-Arabî                                                                                      Arapça 

   42.Ahmed Avni Bey                                                         1938 (m)                           Türkçe 

   43.Salahattin Bey                                                                                                      Türkçe 

     Bu tabloya göre verilen eserlerden bir kısmı yukarıda da zikredildiği gibi tercüme niteliği taşımaktadır. Bir kısmı ise belli bablara ve bölümlere, hatta kitap dahilindeki muğlak ifadelere dair yapılmış kısmi şerhler ve talikatlar niteliğindedir. Bazılarının müelliflere nispetiyle alakalı tartışmalar da bulunmaktadır. 

 

Diğer Yazılar