Ahmed b. Hanbel’in Kitâbü’z-Zühd’ü Üzerine

 İlme Vukuf -   Alirıza Farımaz -   23 Ağustos 2021

Hanbelî mezhebinin imamı olan Ahmed b. Hanbel (rh.a) (v. 241/855) İslami İlimler geleneğinde; hususen ehl-i hadis içinde önemli bir yere sahip, muhaddis ve fakih kimliğiyle öne çıkan bir âlimdir. Yaşadığı dönemde aralarında Süfyân b. Uyeyne, Yahyâ b. Saîd el-Kattân, Vekî‘ b. Cerrâh, İmam Şâfiî ve Abdürrezzâk b. Hemmâm gibi isimlerin de olduğu meşhur ulemadan hadis ve fıkıh başta olmak üzere ilim tahsil etmiştir. Talebeleri arasındaysa İmam Buhârî, İmam Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî gibi Kütüb-i Sitte müellifi muhaddis alimler yer almaktadır. İslam tarihi içerisinde ilmi alandaki faaliyetleri ve konumunun yanı sıra devrinde “Halku’l-Kur’ân” konusunda yaşanan kelâmî tartışmalarda Kur’an’ın yaratılmış olduğu görüşünü sert bir şekilde reddeden tavrıyla öne çıkmıştır. Abbasî devletinin yöneticilerinin de Mu’tezilî ulemanın tesiriyle Kur’an’ın yaratılmış olduğu görüşüyle taraf olduğu “Mihne” adı verilen bu süreçte aksi görüşteki ulema birçok sıkıntıya maruz kalmış ve bunların başında Ahmed b. Hanbel gelmiştir. Eserleri vefatından sonra öğrencileri tarafından kaleme alınmış kitaplarından oluşmuş; akâid, fıkıh ve büyük oranda hadis alanlarındadır. Bu durumun tek istisnası olarak hayatındayken kaleme aldığı el-Müsned isimli hadis mecmuası ise en meşhur eseri olup, türünün günümüze kadar ulaşan en geniş örneğidir. Bu yazıda İmam’ın zühde dair hadis rivayetlerini içeren Kitâbü’z-Zühd isimli eseri ele alınacaktır.

Bu noktada esere geçmeden zühd kavramı hakkında bir izaha gitmek faydalı olacaktır. Bugün Müslümanların zihin dünyasında tasavvufun ilk dönemi için kullanılan bir isim ve toplumun bir kısmınca temsil edilen bir anlayış şeklinde yer edinen zühd esasında İslam’ın ortaya koyduğu dindarlığın genel adıdır. Hz. Peygamber (a.s) kendisinden rivayet edilen hadislerde Müslümanların tamamına yönelik bir hitap kullanarak yaşamlarında zâhidâne bir tavrı benimsemelerini öğütlemiştir. Bir şeye değer vermeme anlamına gelen zühdün hedefi dünyadır. Dünyadan kasıt mal, mülk, makam, ün vs. gibi dünyada kalacak hususlardır ve Efendimiz (a.s) bunlardan yüz çevirmeyi defalarca tavsiye etmiştir. Bu metinde de bahsedeceğimiz Kitâbü’z-Zühd türü eserler Hz. Peygamber’in, diğer peygamberlerin ve sahabenin zühdlerine dair sayısız örneklerle doludur. Zühd, dünyalığı sadece elde bulundurmama şeklinde maddi bir anlamın ötesinde dünyalığın gönle sokulmaması anlamını içermektedir. Zühdü hayatlarının merkezine alıp buradan hareketle bir araya gelmiş zâhid gruplar içerisinden sadece sûfîler değil pek çok kelâm ve fıkıh ekolü de ortaya çıkmıştır. Buradan hareketle zühdün Müslüman hayatının temel ilkeleri arasında telakki edilmesinin gerekliliği görülmektedir.

Zühdü konu alan rivayetler ilk dönemde tedvin edilen (derlenen) hadis kitapları içinde bir bölüm olarak yer edinmişken hicrî ikinci asrın başından itibaren müstakil eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Üçüncü asırdaysa zühdü konu alan bu tarz eserler çoğalmış olmakla birlikte câmi’ (çeşitli konulara dair hadisleri ihtiva eden kitap türü) ve musannef (rivayetleri konularına göre sıralayan kitap türü) türü eserler içerisinde yer aldığı da görülmektedir. Bu çalışmanın konusu olan Kitâbü’z-Zühd de bu tarzın 2. asırda kaleme alınmış en meşhur örneklerinden birisidir. İlk paragrafta zikredildiği üzere İmam’ın el-Müsned dışındaki eserleri vefatı sonrası talebeleri tarafından kaleme alınmıştır. 2000 civarı rivayetin bulunduğu Kitâbü’z-Zühd de bu kabilden olup İbn-i Hanbel’in zühde dair rivayetleri bunları kendisinden dinleyen oğlu Abdullah tarafından metne dökülmüştür. Kitabın râvîlerinin aynı şekilde el-Müsned’i de rivayet etmiş kimseler oldukları göz önüne alındığında eserin İmam’a aidiyeti hususunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Eserin Abdullah b. Ahmed’e ulaşan rivayetlerden meydana geldiğinden İmam’ın senedinde yer almadığı bazı metinlere de rastlanmaktadır. Şüphesiz Abdullah b. Ahmed dönemindeki başka hadis râvîlerinden aldığı zühdle alakalı rivayetlere de eserde yer vermiştir. Yani eserde yer alan bütün rivayetler Ahmed b. Hanbel’e ait değildir. Bununla birlikte İmam’ın kendi faziletine dair rivayetlerin eserde yer alıyor oluşu da bu durumu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bunlar İmam Ahmed’in faziletine şahit olmuş kimselerin sözleri mahiyetindedir.

Eser “ale’l-ricâl” yani kişiler temel alınarak oluşturulmuş bir metindir. Kabaca dört kısımdan oluştuğu görülmektedir. İlk kısımda Peygamber’in (a.s.) zühde dair söz ve fiilleri yer almaktadır. İkinci bölümdeyse Yunus, Süleyman, Eyyüb, Âdem, Lokman, Nuh, İsa, Musa, Davud, İbrahim ve Yusuf peygamberlerin zühdlerine dair rivayetler bulunmaktadır. Üçüncü bölüme gelindiğinde sahabe neslinin zühdleriyle alakalı haberlere yer verilmiştir. Bu kısımda 19 sahabe vardır ki Hz. Ebubekir (r.a) ile başlayıp İbn Abdi Kays ile sona ermektedir. Dördüncü ve son kısım ise tâbiîn tabakasında yer alan kimselerden 16 kişinin zühdlerine dair rivayetlerden meydana gelmektedir. Eserde yer alan rivayetlere bazı örnekler vermek gerekirse:

  • Ebu Hureyre diyor ki: “Resulullah (sav), dünya hayatında zühd insanın kalp ve bedenini rahatlatır, dünyada tamah ise gam ve kederi çoğaltır, buyurmuştu”
  • Abdullah b. Mes'ud (ra) diyor ki: "Resulullah (sav) bir gün hasır üzerinde uyumuş ve hasır böğrüne iz yapmıştı. Bunun üzerine biz de kendisine: 'Ey Allah’ın Resulü! Müsaade buyursanız da altınıza bundan daha kaba bir şey sersek' dedik. Bize şöyle cevap verdi: ‘Dünyadan bana ne ki? Benimle dünyanın misali, bir yaz günü yolculuk yapıp da bir ağaç altında uyuyan, sonra da bırakıp yoluna devam eden kimsenin misali gibidir.’”
  • Ebu Huzeyl demiştir ki: “İsa (as), Yahya (as) ile karşılaşmış ve ona: ‘Bana ne tavsiye edersin?’ demiş; O, ‘Sakın kızma’ diye karşılık verince İsa (as), ‘Güç yetiremiyorum’ demiş. Yahya (as) ‘Mala ehemmiyet verme’ deyince, İsa (as) işte, bu olmasa belki olur’ cevabını vermiştir.”
  • Ali'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Sizin için en fazla korktuğum iki şey vardır: Bitmez tükenmez bir istek ve hevaya tabi olma. Bitmez tükenmez istek size ahireti unuttururken, hevaya tabi olma sizi haktan uzaklaştırır. İyi bilin ki, dünya geçip gitmekte, ahiret ise gelmektedir. Her ikisinin de adamları vardır. Sizler ahiret adamı olun. Dünya adamı olmayın. Zira bugün amel var, hesap yok. Yarın hesap var, amel yok.”

Kategorik olarak merfu (Hz. Peygamber’e nisbet edilen söz ve haber anlamında hadis terimi), Mürsel (İsnadında, sahâbî olan râvisi veya diğer râvilerinden biri zikredilmeyen hadis), mevkuf (Sahâbenin sözü ve fiili anlamında hadis terimi) ve maktu (Tâbiîn ve tebeu’t-tâbiînin söz ve fiilleri anlamında hadis terimi) hadisler göze çarparken, sahih rivayetlerin yanı sıra birçok zayıf rivayetin de eserde yer aldığı görülmektedir. Yine burada şu ekleme muhakkak yapılmalıdır ki zayıf şeklinde nitelendirilen rivayetler, hadis usulü ilmi içerisinde tamamen değersiz ve uydurma (mevzu) anlamı taşımamaktadır. Dine dair hükümlerin kaynağı olan hadislere yönelik muhaddislerin titiz ve seçmeci tavrı sahih kavramına yönelik sert kaideleri doğurmuştur. Dini bir hüküm veya ibadet şartı gibi hususların söz konusu olmadığı faziletli amellere yönelik yahut zühdü tavsiye eden rivayetler çok zayıf veya mevzu olmadığı sürece ulema tarafından ihmal edilmeyip dikkate alınmaktadır. İmam Ahmed’in hadis ilmindeki mevkii doğrultusunda rivayetleri de bu açıdan değerlendirilmelidir. Eserde bulunan hadislerin metinlerine bakıldığında zühdün mahiyeti ve tanımı, Hz. Peygamber’in ve sahabenin zühd hayatı ile uygulamaları, sair enbiyanın zâhidâne tavır ve uygulamaları, dünyaya ve nimetlerine karşı tavır almanın gerekliliği, ahiret hayatının dünyaya nazaran üstün oluşu, az malla yetinmenin gerekliliği, zenginliğin imtihanı zorlaştıracağı, fakirlerin kolay hesap vereceği ve zühdün marifete vesile olacağı gibi konular dikkat çekmektedir.

Zühd ve Rekâik literatürüne bakıldığında Ahmed b. Hanbel’in Kitâbü’z-Zühd’ünün, müellifi itibarıyla özel bir konuma sahip olduğu görülecektir. Öncelikle hadis alanında tartışmasız otorite sayılan bir ismin zühde dair hadisleri toplayıp bir kitap hâline getirmesi, sonraki dönemlerde sûfîlerin bu hadislere yapacakları referanslar açısından bir meşruiyet sağlamaktadır. Bu durum sonraki dönemlerde sûfîlere yönelik öne çıkan eleştirilerden olan kullandıkları hadislerin sıhhati ve meşruluğu hususunda bir dayanak teşkil etmektedir. İkinci yüzyıldaki diğer örnekleriyle birlikte zühd konulu eserlerin, hadis geleneğinde kabul gördükleri anlaşılırken sonraki asırlarda gelişecek ve ahlak alanını dolduracak tasavvuf metinlerine de öncülük etmişlerdir. Kuşeyrî’nin er-Risâle’de zühd tanımı yaparken Ahmed b. Hanbel’i referans göstererek ondan alıntı yapması da Zühd literatürü ve tasavvuf metinleri arasında bağ kurma imkânı tanımaktadır.

Kitâbü’z-Zühd’ü özel kılan bir başka husus da sair peygamberlere dair haberleri içermesidir. Bu rivayetler zâhidâne tavrın vahyî süreklilik içerisinde kadim bir yaklaşım ve şeriatlar üstü bir hakikat olduğu anlayışına kapı aralamaktadır. Böylelikle Ahmed b. Hanbel ilk insan ve Peygamber olan Hz. Adem’den kendisine kadar olan insan nesillerinin benzer zâhidâne uygulamalarda ve öğütlerde bulunduğunu ortaya koymuş olmaktadır. Buradan hareketle sonraki dönemlerde sûfîlerin kendilerini silsileler vasıtasıyla Hz. Peygamber ve sahabeye bağlama çabalarına paralel bir tavrın Kitâbü’z-Zühd’de yer aldığını söylemek mümkün görünmektedir.

İmam’ın Kitâbü’z-Zühd’ünü bu türün bir başka eseriyle karşılaştırmak gerekirse Abdullah b. Mübârek’in (v. 181/797) Kitâbü’z-Zühd ve’r-Rekâik’i yerinde bir seçim olacaktır. Genel kabule göre zühd alanında yazılan ilk eser olmakla birlikte ilk dönem zühd anlayışını anlayabilmek için çok önemli bir kaynaktır. Bu türün en meşhur örneği olduğu rahatça söylenebilecek eser birkaç açıdan Ahmed b. Hanbel’in eserinden farklılaşmaktadır. Teknik açıdan bakıldığında doğrudan anlaşılacak ilk fark rivayetlerin “ale’l-ebvâb” yani bâb başlıklarına göre sıralandığıdır. Bu durum eseri istifade açısından daha kullanışlı kılmaktadır. Eser 11 cüz ve 49 bâbdan müteşekkildir. Allah’a itaate teşvik, ilmi dünya için kullanmak, hüzün ve ağlamak, ölümü hatırlamak, dünyalığı azaltmak, zikir, tefekkür, riya vb. şekilde bâb başlıkları kullanılmıştır. Kitâbü’z-Zühd’e benzer şekilde merfu, maktu veya mevkuf birçok rivayete yer verilmiş; zayıf olarak nitelendirilebilecek hadisler eserde yer almıştır. Bununla beraber Kütüb-i Sitte müelliflerinin bu eserdeki bazı rivayetleri kitaplarına almaları eserin büyük oranda sıhhatli olduğuna delalet etmektedir. İbn Mübârek farklı olarak bâb başlıklarında kullandığı ibarelerden hareketle metne kendi yorumunu katma fırsatı da yakalamıştır. Örnek olarak ibadet pratiklerinin öne çıkarılmasıyla gerçek dindarlığın -zühdün- şeriattan ve ibadetten bağımsız olamayacağının vurgulandığı ve ilmi Allah için öğrenme şeklindeki başlıkla dönemindeki ulemaya üstü kapalı eleştiri yapıldığı söylenebilir. Buradan hareketle Abdullah b. Mübârek’in eserini Ahmed b. Hanbel’den farklı olarak dönemin şartlarından hareketle ve belirli meselelere değinmek amacıyla yazdığı söylenebilir.

Diğer Yazılar